30 Mayıs 2016 Pazartesi

bir feedback aldım; yuppi ^^

avoidant davranıyormuşum. biri bir şey olmaz deyince, hiç üstelemeden hemen "tamam" diyormuşum.
bu devirde insanlar kendilerine verdikleri değer kadar değer görürlermiş. benim tavrım demodeymiş.
oysa içeri girerken izin istemişim ondan. neden hala diken üstündeymişim, kaygılıymışım.
işi gücü varsa o zaten "benim işime dönmem" lazım dermiş.

kopuk korundan modum devreye giriyor olabilirmiymiş.

söylediklerinden bunları anladım. gerçekten teşekkür ederim ona. bu kadar avoidant olduğumun farkına varmamıştım. sagolsun haikaten. insan böyle feedback veren birisiyle sık sık karşılaşmıyor.

düşündüm de biraz. farukçum "yalnız beş dakika doldu" dediğinde nasıl da şoka girmiştim. hatta 3-4 gün bu şoktan kurtulamamıştım.
birinden uyarı almamak için bu kadar hassasım, kaygılıyım, geri adım atıyorum.
çünkü birinden farukçuğumun verdiği gibi bir tepki almak self ime, en azından bir süre için, büyük bir darbe vuruyor. ben de kaçıyorum bu darbelerden. oysa en kötü ihtimalle darbe alırım ve bu darbe o kadar da korkutucu değil. hayat olduğu gibi devam ediyor darbeyle de.
ama darbeyi alınca "bu kişi beni kesin istemiyor, umursamıyor" sonucuna varıyorum. gerçi belli ki temelde buna inanıyorum ve bu inançtan dolayı avoidant davranıyorum. aslında avoidant davrandıkça bu inanışımı pekiştiriyorum.

bir de  kontrol eden tarafım devreye giriyor o anda. muhattabım adına düşünüyorum, onu zorda bırakmak istemiyorum, mesela "bak istersen gidebilirim" diye bir option sunuyorum.
oysa o kendi hakkını savunabilir. neden bu şansı vermiyorum ona.
acaba ben, kendim, kendi sınırlarımı kolaylıkla çizemediğim, kendime dair kararları biraz da diğerlerinin insafına bıraktığım ve onlar insaflı ve duyarlı davranmak yerine beni bu yolla hayal kırıklığına uğrattıkları için mi diğerleriyle olan ilişkimde bu kadar hassasım.

oysa karşıma benim gibi, benim adıma sürekli karar veren ve bunu hassasiyet kisvesi altında yapan biri çıksa, bu hoşuma gitmez.
kendi hoşuma gitmeyen şeyleri ben neden başkalarını maruz bırakıyorum.

ayrıca, evet, ingilizcem kötü nuraycım. belki de beni istememenin en büyük nedeni bu. bir de ısrar bekliyordun benden. bunu söylediklerinden anladım. ama sana ısrar ettiğimde ve sen kabul ettiğinde bu ısrarlar sonucunda, ben hep minnettar kalıcam sana. sen de en küçük hatamda "neden aldım ki bunu" demeye meyilli olacaksın.
haklısın ısrar etmedim senin case inde. diğer konularda da böyle mi davranıyorum vs. bunların dinamiğine bakıcam. ama aslına bakarsam senle tezi yazmıycağım için rahatladım. bir tarafım senle yazmak istemiyordu, tıpkı farukçuğumla yazmak istemediği gibi.
bana "temiz kan" lazım. ve bu temiz kan "denizciğim" de değil.
en başından beri özlemciğimdi aslında çekildiğim kişi. bakalım o da bana çekiliyor mu.
olmadı yazıcaz işte tezi.

hiçbir hoca beni kabul etmezmiş, ben de "istenmiyorum" diye okulu bırakırmışım. amma hoş olurdu dimi^^

zeynep in kedisi AHU ya çok benziyorum ben. tıpkı onun gibi kafamda kuruyorum da kuruyorum.
ve evet sakınmıycam bu kelimeyi kendimden, madem aklımdan geçti, buraya da yazayım; tıpkı onun gibi ACAYİP im. oysa bu diğerlerinin gözünde gördüğüm şey mi? ama önem verdiğim gözlerde görmüyorum bana acayipmişim gibi bakan bakışları. aksine beni pek de bilmeyen, ve bir kısmı da bana acayip gelen insanlarda görüyorum bu bakışı.
yoksa ben onları acayip olarak gördüğüm için mi onlarında bana öyle baktığını varsayıyorum.
karşımdaki birer ayna ne de olsa.
hem sınıftaki özlü bugün bana gülümsedi ve selam verdi.
oysa benden hiç hoşlanmadığını düşünsem de ben ona yakın davranmaya çalışıyordum.
ayna meselesi işte.

bir de aklımdan geçenleri bir diğerine aktarmakta sorunlar yaşıyorum.
çok fazla bilgi bondardımanına maruz kalıyorum. bu yüzden de zihnim güzelce işlemleyemiyor belli ki bir yığın şeyi.
yaşamın her alanında minimalist olmakta fayda var. (30 mayıs 2016, 15.39)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder